5/4.4. Allah'ı Arayan İnsan: Hz. İbrahim
Nuh, Hud ve Salih peygamberlerden sonra yeni bir peygamberin vakti saati gelmişti.
Babil ülkesinin yeni bir uyarıcıya ve müjdeleyen birine ihtiyacı vardı.
Şimdi zamanın atmosferine bakalım. Babil imparatorluğu inanılmaz bir
refah düzeyi yakalamıştı. Babil’in meşhur Asma Bahçelerinin yeşertildiği
zamanlar. Ticaret ve saygınlık deseniz zirvede. M.Ö. ikinci bin yılın
başlarından birinci bin yılın başlarına kadar uzun bir hükümdarlık
dönemi. Allah onlara nimetini ziyadesiyle vermişti.
Rivayete
göre Babil Kulesi bu donemde inşa edildi. Altın çağını yaşayan Babil’in
kalıntıları Bağdat’ta 88km. Uzaklıktaki Hille kasabası yakınlarında
bulunuyordu. Bu ihtişam İskender’in bile dikkatini çekmiş, büyük Roma
imparatorluğunun başkenti yapmak istemişti.
Babil, İncil’e
göre Nuh tufanından hemen sonra güvenli bir yer olsun diye yapıldı.
Görkemli güvenli ve başı göğe değen bir kule inşa etmek istiyorlardı.
Tanrı inşaatta çalışan isçilerin dillerini birbirlerini anlamalarını
önleyecek şekilde karıştırarak durdurdu. Kule hiç bir zaman
bitirilemedi ve insanlar dünyanın dört bir yanına farklı diller
konuşarak dağıldılar. Şimdi Babil’in Asma Bahçeleri’nin kalıntıları bile
dünyanın yedi harikasından biri olarak görünüyor. Kulenin kaidesinin
bir kenarı 91 metreyi geçiyordu.
Burada Sabiilik dini hakimdi.
Ruhlara vemeleklere ibadetle başlayıp sonra da yıldız ay ve güneş
namına yapılan putlara tapıyor, adaklar adıyorlardı. Taptıkları putları
ve yıldızları ruhların sembolü sayarlardı.
Kuran’da yer
almamakla birlikte, bazı tarihlerde Hz. Musa kıssasının bir benzeri de
Hz. İbrahim için anlatılır. Babil ülkesinin kralı ve kendini tanrı
olarak ilan etmiş bulunan Nemrut bir rüya gördü. Aydan daha parlak bir
yıldız, başının üzerinde parlıyordu. Büyücüleri, kahinleri zamanın en
iyi astrologlarını çağırdılar. Hepsinin ortak kanaati ve rüya üzerine
yorumu aynıydı. Bu yıl bir erkek çocuğu doğacak. O çok kutlu biri
olacak ve Nemrut’un tahtını yerle bir edecek.
Hz. İbrahim’in
babası Azer, put yapıcısıydı ve zamanla Nemrut’un en yakın adamlarından
biri olmuştu. Annesi Usa ise hamileydi ve o yıl doğan bütün erkek
çocukları öldürülmesi emredildiğinden hamileliğini gizlemişti. Sonra
vakti gelince onu kocasından bile gizleyerek evlerinden uzaklarda bir
mağarada doğurdu ve mağaranın önünü büyük taşlarla kapattı. Geceleri
mağaraya gidip onu gizlice beslerdi. Azer öğrendiğinde artık o büyümüş
ve iş işten geçmişti. Bir baba olarak onu ele verecek değildi.
İbrahim’in biraz aklı erince baba oğul tartışmaya başladılar. Putların
bir fayda yada zarar getirmekten ne kadar uzak olduklarını söyleyen
İbrahim; aya, yıldızlara ve güneşe parlaklıklarına bakarak meylettiyse
de onların devrilip gitmeleri, batıp sönmeleri onda sonsuzluk arayışına
yol açtı ve her türlü zevalden müstağni olan, biricik ve ortağı olmayan
Allah inancını keşfetmesine neden oldu.
Ayetlerin
bildirdiğine göre Tanrının nasıl dirilttiğini yakinen bilmek isteyince
Allah ona dört farklı kuş alıp bunları parçalayarak dört ayrı dağa yada
bir dağın dört ayrı tarafına bırakmasını sonra da kuşları çağırmasını
istemişti. Çağırılan kuşların uçarak ona doğru gelmeleri çok açıktan
bir ibretti.
Bu olayın ardından büyük bir tevhid mücadelesi
başlattı. Nemrut ile tartışmalara girdi. Nemrut’a gücünü kanıtlaması
için Rabbin yaptığının aksine güneşi batıdan doğurmasını teklif edince
artık bu onun ölüm fermanı oldu. Çünkü zalim hükümdarı insanların
önünde cevapsız ve hareketsiz bırakarak gazabını çekmişti.
Allah’tan başkasına tapınmadığı için ceza olarak öyle büyük bir ateş
hazırlanmıştı ki onu ancak şeytanın akıl vermesiyle icat edebildikleri
özel bir mancıkla ateşin ortasına fırlattılar. Bu arada Cebrail göründü
ve bir dileği olup olmadığını sordu. O; “hayır’ dedi, “Artık sadece
Rabbime dayanıyorum, ondan diliyorum.”
“ Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve selamet ol !” Enbiya: 69
Bu muhteşem ayetle ateşin ortasında yemyeşil bir bahçe oluştu. İbrahim
sükunet içinde ve ateşten uzaktı. Bunu gören Nemrut ve halkı uzun süre
iman ve küfür arasında gidip geldiler ama sonunda büyüklük taslama
galip geldi.
Burada asıl konumuz Hacer olduğundan bu olayların
detaylarına giremiyoruz ama şu kadarını söyleyelim ki , Allah’ın
gazabına karşı her önlemi alan, korku içinde uykuları kaçan Nemrut,
küçük bir sivrisineğin taarruzuyla oldu.
Bu olaylardan
itibaren bütün peygamberlerin ortak kaderi olan hicret vuku buldu.
Hazreti İbrahim artık buralarda duramazdı. Biricik eşi, can yoldaşı,
dert ortağı Sare ve az sayıdaki ashabıyla birlikte Şam’a doğru yola
çıktılar. Harran’a yani Urfa’ya geldikleri de rivayet edilir.
Bütün bu olaylarda ona eşlik eden çok genç biri daha vardı. İbrahim’in
kardeşinin oğlu olduğu öne sürülen Lut aleyhisselam. Bu hicret esnasında
ilahi bir emirle onun bir kaç arkadaşıyla beraber farklı bir yöne
gitmesi istenmişti. Her türlü insani düşüklüğün yaşandığı, gelmiş geçmiş
halklar içinde en alçak derecelere inmiş insanların bulunduğu
aralarında Sodom ve Gomore’nin de yer aldığı beş şehre doğru yola
çıkmışlardı.
İbrahim ve Sare ise yol ayırımından sonra Mısır’a
geldiler. Burada Sare’nin büyük imtihanı vardı. Kocası Adem ve Nuh
aleyhisselamdan sonra insanlığın üçüncü büyük atasıydı. En büyük,
ul’ul-azam peygamberlerdendi. Hep evlatsızlık acısını yüreğinde
taşımış, zürriyetim olacak mı diye endişelenmişti ama onun soyundan
gelenler, gökteki yıldızlardan daha çok olacaktı. O bunu bilemiyordu,
çünkü bir beşerdi ve ancak Allah’ın bildirdiği kadarını bilebilirdi.
İbrahim’e 10 sayfa vahiy gönderilmişti. Ebuzer’in Peygamberimizden
(Sallallahu aleyhi Vesellem) bu sayfalar, akıllı bir insanın aklına
yenik düşmeyeceği, insanın malı bir araya getirmek için değil, kafir de
olsa mazlumun hakkını zalimden almak için çalışmasının zaruri olduğu,
zamanı iyi kullanıp bir kısmını münacata bir kısmını hesaplaşmaya
ayırması gerektiği gibi konuları ihtiva ediyordu.
Kuran ise
İbrahim’i şöyle tanımlıyordu: Allah’ın dost edindiği kimse, çok içli,
yüreği yanık, yumuşak huylu, kendini Allah’a vermiş, vefakar, hanif,
sadık ve görevini tam yapmış, Allah’ı bir tanıyan, gerçek bir Müslüman,
işinde Allah’a dönük, inanmış bir kul…
Evi yol üzerindeydi.
Geleni geçeni doyururdu. Adının anlamı millet babası demekti. Onun
güzel isimleri vardı. Halilullah (Allah dostu), Ebul Edyaf (misafirler
babası).
Göklerin ve yerin sırları kendisine öğretilmişti
“ Biz İbrahim’e kesin ilme erenlerden olması için göklerin ve yerin melekutunu da öyle gösteriyorduk” En’am: 75
Çok sevgili bir kul olmasına rağmen babasının affedilmesi için yaptığı
dua kabul olmadı. Buradan şu gelenek oluştu ki iman etmeyenlerin affına
değil hidayetine dua edilebilirdi ancak. Velev ki o kişiler anamız
babamız olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder